Selamlar. Bu uzun yazımda, sizlerin Runeterra rehberi olacağım. Birlikte Runeterra’nın kuzeydeki acımasız soğuğunu, doğudaki büyülü ormanlarla kaplı İlk Diyar’ı, Shurima’yı, Büyük Savaş Beyi’nin kurduğu Hisar’a yerleşen işgalci devleti ve daha nice keşfedilmeyi bekleyen yerleri ziyaret edeceğiz. Sizi çok sıkmadan, hadi başlayalım.
İlk olarak Runeterra’dan bahsetmem gerekiyor sanırım. Runeterra, çok uzun zaman önce şu anda Targon’un tepesinde yaşayan Suretler’in Dünya Rünleri’ni kullanarak yarattığı, kuzeyde Valoran ve güneyde Shurima adlı iki kıtadan oluşan büyülü bir gezegen.
Batıda Fatihler Denizi, kuzeyde Buz Denizi, doğuda Muhafız Denizi gibi su kütleleri tarafından sarmalanan Runeterra’da şu anlık bildiğimiz 13 tane bölge var. A’dan Z’ye hatırlatmam gerekirse bunlar: Bandle Şehri, Bilgewater, Demacia, Freljord, Gölge Adalar, Hiçlik, Ionia, Ixtal, Noxus, Piltover, Shurima, Targon ve Zaun.
Aslına bakacak olursanız bunlardan bazıları çok bir bölge gibi sayılmaz. Bunlardan biri Bandle Şehri. Sadece yordle ırkı bu gizemli topraklara gelme yolunu biliyor. Geçitler sayesinde Runeterra’nın maddi düzlemine geçebildikleri ya da maddi düzlemden Bandle Şehri’ne geçebildiklerini biliyoruz. Bu yer hakkında bildiğimiz şeyler çok az, buraya gittiğini iddia edenlerin dediğine inanabiliyoruz sadece. Dediklerine göre Bandle Şehri’ne giden yordle olmayan biriyseniz, oradaki her şey size çok daha yoğun geliyor. Mesela bir yediğiniz şeyin tadını bir daha unutamıyorsunuz, Güneş sürekli altın rengi parlıyor, ırmakların suyu cam gibi berrak vesaire.
Runeterra’da bulunmayan ama bölge olarak saydığımız bir de Hiçlik var. Bizim Runeterra’da Hiçlik olarak gösterdiğimiz yer, Icathia’da bulunan bir geçit kapısı. Peki nereye açılıyor bu kapı? Böyle sorduğunuzda aslında cevap çok basit: Kainatın ortaya çıkmasıyla birlikte o da var olmuş, tek isteği dünyaları tüketmek olan ve tek gerçek duygunun ‘açlık’ olduğu, iğrenç varlıkların yaşadığı gizemli bir yer.
Gözcüler ise, Hiçlik’in efendileri olarak bildiğimiz ve şu anlık Hiçlik’e Runeterra’ya saldıracakları günü beklemesini emreden çok büyük gizemli varlıklar. Gözcüler ayrıca Evren’deki en eski oluşumlardan biri. Hiçbir Gözcü Hiçlik’in amacını, neden oluştuğunu bilmiyor. İlk Gözcü Runeterra’ya girmeden önce maddi bir formları dahi yoktu, hatta kendi düşüncelerinin bile farkında değildiler. Onları bir şey rahatsız ediyordu, ne olduklarını kendilerinin bile bilmediği bir şey. Maddi dünyayı anlama konusundaki merakları, kendilerine bilgi toplamaları için oluşturdukları “Hiçlik’ten Doğanlar”ın ortaya çıkmasına sebebiyet verdi. Bu varlıkları hepimiz biliyoruz; Cho’gath, Vel’Koz, Kog’Maw vs.
Hiçlik’in bir diğer özelliği de hep “değişmesi ve gelişmesi”. Hiçlikli varlıklar hatta Hiçlik’e gitmeyi başarmış faniler, Runeterra’ya farklı biçimlerde değişmiş olarak döner. Yani bir bakıma evrim, Hiçlik’le iç içedir.
Hiçlik’in Runeterra’da en sıkı temas kurduğu yerlerden biri Freljord. Kuzeyde yer alan ve çok soğuk iklim şartlarına sahip olan Freljord’da eskiden “Üç Kız Kardeş” yaşardı. Avarosa, Serylda ve Lissandra bu toprakların hükümdarıydı. Volibear’ın pençesi yüzünden gözlerini kaybeden ama duyma duyusu çok gelişen ve rüyalarda gezme özelliğini kazanan Lissandra, kimsenin duymadığı bazı fısıltılar duyuyordu ve sonradan anladı ki bu fısıltı Hiçlik’in kendisiydi. Ölümsüzlük ve üstün güçler karşılığında Freljord’u Gözcüler’in gelişine hazırlamakla görevli olacaktı. Bu anlaşmayı kardeşlerinden habersiz kabul eden Lissandra, kardeşleriyle birlikte ilk “Buzdoğanlar” oldu. Ama Gözcüler Lissandra’nın beklediğinden çok erken gelince, Lissandra nasıl büyük bir hata yaptığının farkına vardı. Sonsuz Uçurum’da yaptıkları savaşta kız kardeşlerini ve oradaki herkesi feda ederek Gözcüler’i Gerçek Buz’a hapseden Lissandra tarihi manipüle etti ve herkesin güvenliği için bu olaylar hiç yaşanmamış gibi gösterdi.
Şimdi biraz da Ionia hakkında konuşalım. Vastaya ırkının yaşadığı ve İlk Diyar denilen adalar topluluğu Ionia’da insanlar, büyüyle ve ahenkle iç içe yaşar. Öyle ki hiçbir ağaca zarar vermezler, ev istiyorlarsa bir ağaçtan ev olmasını rica ederler. Eh ağaç canı sıkıldığında bir gece ansızın ev olmaktan vazgeçebilir de. Kısacası Ionia, doğa ile büyünün iç içe olduğu, sakin, huzurlu, büyüleyici bir yer.
Ama Ionia ne kadar barışçıl olursa olsun, kötü niyetli insanlar her zaman var olmuştur. Bu insanlardan Noxus’un Yüce General’i Boram Darkwill, bu tatlış yeri ele geçirmek istedi ve Noxus’un ‘Ionia İşgali’ başlamış oldu. Saflık mı dersiniz bilmem ama başlarda barışçıl Ionia halkı işgale karşı gelmedi. Ama sonradan Irelia gibi savaşçılar, Zed’in Gölge Tarikatı gibi gruplar ortaya çıktı ve Ionia İşgali’ndeki ilk zaferi birlikte Placidium Savaşı’nda kazandılar. Bu savaşta ayrıca Irelia, Jericho Swain’in sol kolunu kesti.
Swain, sonradan Noxus’un kendisine bu savaşta komplo kurduğunu anladı ve Ölümsüz Hisar’ın derinliklerinde sakat bir adamken iblis Raum’la bir anlaşma yaptı. Böylelikle de yıllarca planladığı darbeyi tek gecede gerçekleştirmiş oldu. Artık Boram Darkwill yoktu. Swain hükümetin başına geçtiğinde ilk olarak içinde Ionia İşgali’nin de bulunduğu Darkwill’in açgözlülüğü yüzünden açılan milyon tane savaşı sonlandırdı. Soylu ailelerin nüfuzunu azalttı ve kendisine ihanet ettiğini düşündüğü, içerisinde ailesinin de bulunduğu bir sürü kişiyi astı. Yüce General Swain’in yaptıkları burada da bitmedi ve diktatörlüğü engellemek, güçler ayrılığını sağlamak için Trifarix’i kurdu. Trifarix’le birlikte Noxus’un başında; İleri görüşlülüğü temsil eden Swain, gücü temsil eden Darius ve kurnazlığı temsil eden “gizemli bir kişi” ülkeyi yönetmeye başladı.
Noxus’un tarihine biraz daha inersek Ölümsüz Hisarı Mordekaiser’in kurduğunu görürüz. Bir zamanlar çok büyük bir Savaş Beyi olan Mordekaiser, kuzeydeki tüm kabileleri fetheden ve kanla kurulmuş bir imparatorluk isteyen birisiydi. Fani haliyle ölümü gerçekleşince, bu fetihlerinin karşılığı olarak kendisini yüce fatihlerin ve imparatorların karşılaşacağını sanıyordu. Ne yazık ki öyle olmadı. Ölüler Diyarı’nda hiçbir şey yoktu. Gel zaman git zaman hiçbir faninin bilmediği “Ochnun” dilini öğrenen Sahn-Uzal, bazı büyücüleri kandırarak tekrardan Runeterra’da Mordekaiser olarak vücut buldu. Sahn-Uzal’kenki gücünden eser yoktu, çok daha güçlüydü. Şu anda Noxus’un kalbinde yer alan Ölümsüz Hisarı kuran Mordekaiser, Runeterra’ya 300 yıl boyunca yıkım getirdi. Bazı Noxii kabileleri ve en yakın dostlarından LeBlanc’ın ihanetiyle tekrar ölen Mordekaiser, bu sefer Ölüler Alemi’ne döndüğünde onu öldürdüğü her insanın ruhu bekliyordu. Bu ruhlardan bir ordu kuran bu adam, şu anda Ölüler Alemi’ni ele geçirmekle ve “Mitna Rachnun”u inşa etmekle meşgul.
Runeterra’da Ölüler Alemi kadar korkunç olan bir diğer yer var ise o yer kesinlikle Gölge Adalar.
Eskiden Kutlu Adalar olarak bilinen ve her türlü bilgiyi bulabildiğiniz cennet gibi bir yer olan burası, medeniyetin merkeziydi. Sonradan Mahvolmuş Kral’ın sapıklığı ve Hecarim’in ihaneti yüzünden eşi benzeri görülmemiş bir büyü felaketine uğradı. Artık Gölge Adalar olarak biliniyor ve Kara Sis’le örtülü. Burada ölen, ölmüş veya Kara Sis’in etkilediği her kişi Sis’in sonsuza kadar bir parçası oluyor. Daha endişe vereni ise bu Sis sürekli büyüyor ve yakındaki kara parçalarını tehdit ediyor.
Kara Sis’in tehdit ettiği en yakın yer olan Bilgewater, Runeterra’daki en kanunsuz yer. Hazine avcıları ve korsanların keşfedecek yerler ararken Yılan Adası’nı fark etmesi sonucu buranın yerli halkı Buhrular bu insanlara konaklayacak yer sağladı. Sonradan Bilgewater olarak adlandırılan bu yerde hiçbir merkezi hükümet ve kanun bulunmuyor, sokak başlarında yağmalanarak öldürülmüş insanlar bulmak oldukça olası.
Aynı Kara Sis’in Bilgewater’ın tehdit etmesi gibi, zaman zaman bazı olaylar ve savaşlar da komple Runeterra’yı tehdit etti.
Mesela Rün Savaşı. Rün Savaşı, Hiçlik Savaşı ve Büyük Darkin Savaşı’ndan sonra Runeterra’nın başına gelmiş en büyük felaket diyebiliriz. Suretler Runeterra’yı oluştururken bilinmeyen bir sebepten dolayı Rünler Runeterra’da kayboldu ve Runeterra’nın oluşumu yarım kaldı. Runeterra’yı oluşturmakta kullanılan Dünya Rünleri’nin varlığı, bu Rünler’in varlığını gizlemeye kendilerini adamış bir grubun bulunduğu Kutlu Adalar’ın yıkılmasıyla zamanla daha fazla kişi tarafından bilinmeye başlandı ve bazı olaylar Rün Savaşları’nın yaşanmasını tetikledi. Büyücü Tyrus ile çırağı Ryze, Rün Savaşları’nın ilk saldırısına tanıklık etti. Bir Noxii bölgesi olan Khom köyünde iki tarafın aracılığını yapmakta başarısız olduktan sonra ikili, bu Dünya Rünleri’nin gücünü ilk elden görmüş oldu. Bir Dünya yaratacak güçte olan bu cisimlerin fanilerin sadece birbirlerini yok etmek için kullandıkları bu savaş yaklaşık 10 yıl sürdü. Sonradan tüm kıtaya yayılan Rün Savaşları, Runeterra’nın neredeyse sonunu getirebilecek kadar yıkıcıydı. Ryze, o dehşeti ilk elden hissettikten sonra hayatını bu Rünleri ele geçirmeye ve saklamaya adadı.
Rün Savaşı aslında bazı yeni ülkelerin kurulmasına da yardım etti. Orlon’un önderliğindeki bir grup mülteci, büyü geçirmeyen ormanlarla kaplı bir yer keşfetti. Sonradan buraya hizmet edebilecek ve sorun çıkartmayacak herkesi kapılarından içeri kabul eden bu halk, bildiğimiz Demacia’yı oluşturdu. Ayrıca Orlon Demacia’yı oluştururken bu “büyü” belasının her türlü sorunun başı olduğunu düşündüğünden ne olursa olsun hiçbir zaman Demacia Krallığı’ndaki büyü kullanılmayacağının sözünü verdiler.
Keza Noxus İmparatorluğu da böyle kuruldu. Rün Savaşları başladığında sığınmak için Ölümsüz Hisar’ı kullanan bazı Noxii kabileleri, Rün Savaşları bittiğinde Ölümsüz Hisar’dan “Noxus” olarak çıktılar.
Rün Savaşı’ndan daha eski olan Büyük Darkin Savaşı’nı anlatmadan önce biraz Shurima’dan bahsetmem lazım. Hem bir kıta hem de büyük bir imparatorluğun ismi olan Shurima, zamanında gücünün yakınına yaklaşacak tek bir devlet dahi olmayan çok kudretli bir imparatorluktu. Targonlular’dan gerekli bilgileri alan Shurima halkı, Nezirameth’de ilk olarak bir Güneş Kursu inşa etti. Bilinmeyen sebeplerden dolayı başarısız olduktan sonra bu sefer Ixtal Büyücüleri’nin yardımıyla bir kez daha kurulan Güneş Kursu’nda yarı tanrı ilah savaşçılar olan Yükselmişler’i ortaya çıkaran Shurima, yenilmez gibi gözüküyordu.
Bir gün, Shurima’ya bağlı özerk devletlerden biri olan Icathia bağımsızlık elde etmek için bir isyan başlattı. Shurima’yı normal yollarla yenemeyeceklerini bilen Icathialılar, savaşın yarısında ne olduğu hakkında hiçbir fikirleri olmamalarına rağmen Hiçlik’i uyandırdılar. Hiçlik, o anda tüm Icathia’yı darmaduman etti ve ilah savaşçılar dışında ayakta kalabilen çok kimse olmadı.
Aatrox ve ilah savaşçı kardeşleri Hiçlik’e açılan gedikleri kapatabilmek için yıllarca süren bir mücadele verdi. Hiçlik’e açılan büyük gedikleri kapadıklarında, onlar artık eski kendileri değillerdi. Evet, onlar tanrısal bir güce sahip olabilirdiler ama zihinleri hala sıradan bir fani zihniydi. Hiçlikli yaratıkların onlara saldığı dehşet çoğunun zihninde kalıcı bir iz bıraktı. Xerath’ın ihaneti yüzünden Shurima’nın ve Güneş Kursu’nun düşmesinin ardından lidersiz ve amaçsız kalan Yükselmişler iyice sapıttı ve bazen canları sıkıldığı için, bazen fikir ayrılıklarında oldukları için birbirlerine düşmeye başladılar. Kendi fikirleri yüzünden fani insanlardan oluşan ordularıyla birbirleriyle çarpışan Yükselmişler, artık “Darkin” olarak biliniyorlardı ve kan büyüsünde ustalaşmışlardı.
Sonradan Darkinlerin ordu bulmak için tüm kıtaya yaydığı Büyük Darkin Savaşı çok uzun sürdü, ta ki Suretler’in dünyayı kasıp kavuran bu savaşa bir son vermeleri gerektiğini anlayana kadar. Myisha’nın bedenindeki Alacakaranlığın Sureti sonradan pişman olan Darkin Ta’anari ve Nasus’la birlikte artık bu işi bitirmeye karar verdi. Çağırabildiği tüm Darkinleri bir toplantıya çağıran Ta’anari, yaptıkları işbirliği sonucunda ayın gücünü kullanarak kendisi de dâhil oradaki tüm Darkinleri öldürdü. Orada olmayan ya da ölmeyen Darkinler ise silahlarına hapsedildi. Bir fani, kılıcı yani bedenini eline almadan önce Aatrox da hapsedilenlerden biriydi.
Çoğu yerde Suret kelimesini kullandım ve şimdi onları da açıklama zamanı geldi. Suretler, Uzay Ejderleri gibi göksel, eski ve kadim varlıklar.
Dünya Rünleri’yle Runeterra’yı oluşturduktan sonra Targon Dağı’nın tepesine çekilen bu varlıklar bazen layık gördükleri bazı kişileri “avatar” olarak seçip onlara güç bahşediyorlar. Mesela Zoe, Alacakaranlığın Sureti; Pantheon, Savaşın Sureti gibi. Targon Dağı ise Runeterra’daki tüm dağlardan çok daha büyük, üstünde yaşamanın neredeyse imkansız olduğu ama genellikle Solari halkının yaşadığı bir dağ.
Runeterra’da böyle korkutucu ve insan aklının alamayacağı kadar kudretli varlıklar bulunsa da Piltover halkı gibi son derece düzenli ve zeki halklar da bulunuyor. LoL evreninin “cyberpunk” bölgesi olan Piltover, Hextech teknolojisini kullanan birçok mucide sahip. Piltover’ın biraz daha pis ve kanunsuz yüzü olan aşağıda kalmış yeri Zaun ise chem-tech teknolojisiyle her türlü deneyin ve pisliğin yasal olduğu bir yer. Aslında Piltover’ın çöplüğü de diyebileceğimiz Zaun, bir zamanlar Piltover’la birleşikti ama günlerden bir gün şehrin konumunun önemi dolayısıyla kanal açmak için insanlar burayı patlatmak isteyince şehri seller bastı ve şehrin aşağıya kayan tarafı Zaun oldu.
Son olarak bahsetmek istediğim yer Qiyana’nın memleketi Ixtal. Biz bu bölgeyi yeni öğrensek de, aslında Runeterra’daki en eski halklardan biri Ixtaliler.
Hiçlik Savaşı’nda Hiçlik’in gücünden korkan ve yok olmamak için çözüm arayan Ixtalli büyücüler, büyülerini vahşi ormanlarda kendilerini izole etmek için kullandılar ve medeniyetlerinin merkezi devasa bir bina olan Ixaocan’ı inşa ettiler. Elementleri kullanmakta çok ayrı bir seviyeye gelmiş, çoğu yeni savaşta yer almamış ama çoğu ırkın temellerini atmış bu millet, izole yaşamını hala sürdürüyor.
Runeterra gezimiz böylece sona erdi. Daha anlatmadığım bir sürü ayrıntı, bir sürü olay olsa da onlar tek yazıyla halledilecek işler değil. Umarım okurken keyif almışsınızdır ve günümüzün en iyi kurgulanmış evrenlerinden biri hakkında soru işaretleriniz daha da azalmıştır. Eğer bu evren hakkında daha da şey öğrenmek isterseniz tek yapmanız gereken şey, okumak. LoL’ün Evren sayfası bilmeniz gereken tüm bilgiyi size sunuyor zaten. Okumaya da istediğiniz yerden başlayabilirsiniz.