Öncelikle şununla başlayabiliriz: Sekiro inanılmaz bir atmosfer oyunu. Oyunun hikayesi, uzun süreler boyunca iç savaşın sürdüğü Sengoku döneminin hemen sonrasını ele alıyor. Bu iç savaşın ülkeyi yavaş yavaş sona doğru götürdüğü zamanlarda uzun yıllar boyunca Shinobi eğitimi almış karakterimizle, The Divine Heir’i ne olursa olsun, Ashina klanının elinden alıp, kurtarmak.
Ardından oyunun hemen başlarında girmiş olduğunuz bir savaşta kolunuzu kaybediyor ve kendinizi Sculptor’un yanında buluyorsunuz. Sculptor size bir protez kol yapıyor ve bu protez kol sizin yeni silahınız oluyor. Bu kolu geliştirmek ise son derece önemli, çünkü bu kolunuza balta, mızrak, Ninja yıldızı gibi şeyleri takabiliyorsunuz ve aynı zamanda kanca görevi de görüyor.
Ama oyunun en iyi özelliği ise kesinlikle atmosferi. Oyun size Sengoku dönemi atmosferini resmen yaşatıyor. Oyundaki kılıç kullanımı ise bambaşka bir detay tabii ki. Kılıç oyunlarında zirve olduğunu düşündüğüm Sekiro her savaşta size o hissiyatı veriyor. Kılıçların çarpışması ile size bu hazzı veren en son nokta diyebiliriz.
Sekiro’nun bana kalırsa en önemli detayı ise kesinlikle zorluk seviyesi. Son dönemlerde çıkan çoğu oyun yeterince zorlu değil ve Sekiro bunlardan birisi değil, kesinlikle değil. Sekiro’da aynı yerde defalarca ölüp, defalarca savaşıp, tekrar ölüyorsunuz. Ancak bu sizi oyundan uzaklaştırmaktan ziyade daha da kendine çekiyor. Oyunda boss savaşları dışında, normal bir düşman bile eğer dikkatsizliğiniz üzerinizdeyse sizi kolayca alt edebiliyor. Bu da Sekiro’nun keyifli taraflarından birisi. Ancak tatsız taraflarından bahsetmemiz gerekirse, bazı anlardaki kamera açıları ve buglardan bahsedebiliriz. Ama bunlar oyundan aldığınız zevkin önüne geçmiyor.